Ellerim dondu artık gidelim mi?

Duygu: Ya Giz çok üşüdüm, hadi fotoları hemen çekip de gidelim.

Haaa yok diyosanız eğer "Bu ne, böyle post mu olur!" o zaman sizi şöyle alalım.

On sekiz yaşına gelene kadar hayatını her gün denize nazır geçirmiş bir insanın; alıştığı iklimden uzak kaldığında en çok özlediği şey dalgaların kayalara vururken çıkardığı ses oluyor.

Deniz kenarının kafanın içindeki her şeyi kumların üzerine ilk basışından itibaren çekip götürme gücüne sahip olduğunu daha küçücükken öğreniyor insan. Baktıkça ciğerlerine dolacakmış gibi hissettiğin o gri gökyüzü bir yerden sonra en büyük özlemi oluyor insanın. Karadeniz’in o karanlık gökyüzünün altında, her an yağdı yağacak dedirten havasında yine çocukmuşuz gibi umarsızca dolaştığımız bir günü çektiğimiz fotoğraflarla süsledik.

Dalga seslerinin eşlik ettiği, kum tanelerinin özlemle ayaklarımıza sarıldığı günü bir çeşit meditasyon olarak kullanmadık desek yalan olur. İnsanın içindeyken asla anlayamadığı şey yaşadığı yere olan sevgisi oluyormuş. Bir an önce kaçıp gitmek istenen tüm yerler bir anda serotonin kaynağına dönüşebiliyor. Üşümenin bile güzel olduğunu yürüdükçe uçuşan elbisenin özgürlüğünde hissedip, bıkmadan fotoğraf çektik.

Nereye gidersek gidelim, her seferinde geri dönüp aynı sahilde saatlerce konuşup her anı ölümsüzleştirecek fotoğraflar çekecek olduğumuz gerçeği; gittiğimiz her yerde bir parça maviye olan özlemimizde buluşacağımız gerçeğini pekiştirdi.

Bir kez daha ne giyersen giy; giydiğin o kıyafeti güzelleştirenin yüzündeki kocaman gülümseme olduğu gerçeğiyle yüzleştik.


Ellerim dondu artık gidelim mi?






































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder